KONU ANLATIMI
Cümle: Sözcüklerin yan yana gelerek bir duyguyu, bir düşünceyi, bir isteği, bir işi, kısacası bir yargıyı tam olarak anlatabilir duruma gelmiş biçimine cümle denir.
Burada, cümlenin anlam yönü ele alınıp öznellik, nesnellik, karşılaştırma... gibi anlamlar ifade eden cümleler üzerinde durulacaktır.
Doğruluğu ya da yanlışlığı kişiden kişiye değişen, doğruluğu tartışılan düşüncelerin anlatıldığı yargılara öznel yargı denir. Bu yargıların kullanıldığı anlatıma da öznel (subjektif) anlatım denir. Bu cümlelerde (yargılarda) bence ifadesi vardır.
* İzmir, tarihi ve doğal güzellikleriyle eşsiz bir şehrimizdir.
* Şair söyleyiş güzelliğiyle türkü tadında bir şiir sunuyor bize.
* Konferansa katılanların saçma sapan fikirleri beni iyice sıkmıştı.
* Yazar, sürükleyici anlatımı ve ilginç betimlemeleriyle okuyucuyu olayın içinde yaşatıyor.
* Çatık kaşları, yaralı yüzüyle insanı ürküten bir havası vardı.
* Şair söyleyiş güzelliğiyle türkü tadında bir şiir sunuyor bize.
* Konferansa katılanların saçma sapan fikirleri beni iyice sıkmıştı.
* Yazar, sürükleyici anlatımı ve ilginç betimlemeleriyle okuyucuyu olayın içinde yaşatıyor.
* Çatık kaşları, yaralı yüzüyle insanı ürküten bir havası vardı.
Doğruluğu ya da yanlışlığı kişiden kişiye değişmeyen, deney ve gözleme dayanan tarafsız yargılara nesnel yargı denir. Bu yargıların kullanıldığı anlatıma da nesnel (objektif) anlatımdenir. Nesnel yargılarda duygu ve izlenimlere yer verilmez.
- Filmde olaylar küçük bir kasabada geçiyor.
- Eser dört bölüm halinde sinemaya uyarlanmış.
- Turizm gelirleri geçen yıla oranla yüzde 5'lik bir artış göstermiştir.
- Aruz ölçüsüyle yazılan şiirde nazım birimi dörtlüktür.
- Dört perdede oluşan bu oyunda yazar, aile bireyleri arasındaki sorunları anlatır.
Bir olayın, durumun gerçekleşmesi için daha önceden olması gereken başka bir durumun varlığına "koşulluk" denir. Bu tip cümle anlamlarında "hangi şartla?" sorusunu temel cümleye sorduğumuzda gerçekleşmesi gereken koşulu bulabiliriz.
- Sanatçı yapıtında toplumu anlatırsa ölümsüzleşir.
- Akşam baban gelsin, alışverişe çıkarız.
- Müzik dinleyebilirsin ama sesini fazla açmayacaksın.
- Akşama geri vermek üzere bu kitabı alabilirsin.
- Bizim buralara yağmur yağdıkça her yer toprak kokardı.
- Her güneş doğduğunda beni hatırla.
Bu tür cümlelerde, yargılardan biri, diğerinin gerçekleşmesine neden olmaktadır. Bir de eylemin hangi gerekçeyle yapıldığını bildiren cümleler de neden sonuç ilişkisi vardır. Bu tip yargıları bulmak için yükleme "niçin?" sorusu sorulabilir.
"Salıncağın ipi kopunca çocuk yere düştü." cümlesinde "çocuğun yere düşmesini"nin nedeni "Salıncağın ipinin kopması"na bağlanmıştır.
- Sınavda heyecanlandığı için bazı soruları yapamadı.
- Bakımsızlıktan ev harabeye dönmüştü.
- Matbaanın bulunmasıyla okuma yazma oranı arttı.
- Aşırı sıcaklar can kaybına yol açtı.
- Yoğun kar yağışı nedeniyle yollar trafiğe kapatıldı.
- Hediye almadım diye bana darılmış.
Öznenin işi, hareketi gerçekleştirme amacı ve sonucu cümle içinde verilir. Bu tür cümlelerde "için, diye, üzere, dolayı, ötürü, maksadıyla..." ifadeleri sıkça geçer. Bu ifadelerden bazıları "sebep-sonuç" bildiren cümlelerde de geçebilir. Amaç-sonuç cümlelerinde "hangi amaçla? hangi maksatla?" soruları sorulabilir.
- Borçlarından kurtulmak için evini satmış.
- Ailesini görmeye Almanya' ya gitmiş.
- Başbakan, ticari anlaşmalar yapmak üzere yurtdışına çıkıyor.
- Bu, bizi birbirimize düşürmek maksadıyla söylenmiş bir sözdür.
- Şair, şiirinde herkes anlayabilsin diye yalın bir dil kullanmış.
- Yazar, eleştirmene şirin görünmek maksadıyla iki yüzlü davranıyor.
Herhangi bir konuda bir kişinin görüş ve düşünceleri hiçbir değişikliğe uğratılmadan verilir. Bu cümle genellikle tırnak içinde gösterilir.
- Çiçero'nun "Bir yerde yaşam varsa orada umut da vardır." sözü çok hoşuma gider.
- Kadın, arkadaşının kulağına eğilerek: "Birazdan kalkalım mı?" diye fısıldadı.
- Bu konuda atalarımız: "Cesurun bakışı,korkağın kılıcından keskindir." der.
- Deskartes'in: "Düşünüyorum öyleyse varım." sözü çok ünlüdür.
Bir kişinin sözünün söylendiği biçimde değil de,bazı değişiklikler yapılarak aktarıldığı cümlelerdir.
- Onunla bir daha konuşmayacağını söyledi.
- Bernard Shaw, düşünmenin ruhun kendisiyle konuşması olduğunu söylerdi.
- Doktor, babama ilaçları mutlaka içmesi gerektiğini tembih etti.
- Yazar, sanatçı olunabilmek için çok çalışılması gerektiğini vurguladı.
Yazarın yapıtında neyi anlattığı konuya (içerik) girer.Bu konuyu işlerken kullandığı sözcükler ve cümleler de üsluba girer.
- Yazar yapıtında 1.Dünya Savaşı yıllarındaki insanların çektiği acıları gözler önüne serer. (Konu)
- Betimlemelerde sıfatlara sıkça yer veren sanatçı cümleleri uzun tutmuştur. (Uslup)
- Romanda,Batı'nın yaşam tarzına özenen bir ailenin yavaş yavaş çöküşü anlatılır. (Konu)
- Şairin,şiirlerinde oldukça az kullanılan sözcüklere ve deyimlere yer vermesi dikkati çeker. (Uslup)
Ayrıca bkz.-> Konu Nedir? Tema Nedir?
Bir olayın,durumun olumlu ya da olumsuz yönde giderek değiştiğini anlatan cümlelerdir.
- Kadın, her geçen gün biraz daha kötüleşiyor.
- Havalar gittikçe soğuyor.
- Bu çocuğun günden güne huyu değişiyor.
- Ülkemiz her geçen yıl biraz daha büyüyen ekonomisiyle gelecekte gelişmiş ülkeler seviyesine çıkacaktır.
Bir gerçeği ortaya koymak amacıyla sözü imalı olarak tam karşıtı gelecek biçimde kullanmaktır. Atasözlerinde, özdeyişlerde ve deyimlerde kinaye yoğun olarak bulunur.
- Okulunu ne kadar çok sevdiğin yirmi gün devamsızlık yapmandan belli.
- Eşinin gözündeki morluktan onu ne kadar çok sevdiğin anlaşılıyor.
- ATASÖZÜ
Atasözü: Çok önceleri söylenmiş olup dilden dile, nesilden nesile geçerek günümüze kadar gelmiş, öğüt bildiren, atalarımızın hayat tecrübelerini yansıtan ve milletin ortak malı haline gelmiş olan sözlerdir.
Atasözlerin Özelliklerini Şöylece Özetleyebiliriz:
- Atasözleri halkın ortak malıdır. Söyleyeni belli değildir.
- Kalıplaşmış sözlerdir. Sözcüklerin sırası değiştirilemez. Bir sözcüğün yerine başka bir sözcük konulamaz.
- Kısa ve özlü sözlerdir. Hep insanları ilgilendiren sözlerdir.
- Atasözlerinde geçen sözcükler genellikle gerçek anlamları dışında kullanılmıştır. (Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez.) Kimi atasözlerinde geçen sözcükler ise gerçek anlamlarıyla kullanılmıştır. (Son pişmanlık fayda vermez)
- Sorularda çoğunlukla atasözlerinin anlamları üzerinde durulur.
- ÖZDEYİŞ (VECİZE)
Özdeyişler, ünlü kişilerin , devlet adamlarının, sanatçıların söylemiş oldukları kısa fakat anlamca zengin olan sözlerdir.
- "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir." (Atatürk)
- "Kargalar ötmeye başlayınca bülbüller susar." (Hz.Mevlana)
- DEYİM
Bazen bir olay veya durumu ifade etmek için, o olay veya durumu birebir karşılayacak kelimeler kullanmayız da; çağrışım yaptıracak söz grupları kullanırız. Bunu da ifademize sanat ve akıcılık kazandırmak için yaparız. Örneğin: Bir insanın telaşlı olduğunu anlatmak için "telaşlıdır" demeyiz de "Etekleri tutuşmuş" ifadesini kullanırız , ama herkes bu kişinin telaşlı olduğunu anlar.
Deyimlerin Özellikleri:
*Deyimler en az iki kelimeden oluşur. (Kalp kırmak)
- Birden fazla kelimeden oluşan, hatta cümle halinde olan deyimler de vardır. (Taşı gediğine koymak) (Atı alan Üsküdar'ı geçti.)
- Deyimleri oluşturan sözcükleri çoğu zaman gerçek (sözlük) anlamlarından uzaklaşarak mecazlı bir anlatım kazanırlar. (İşler böyle giderse hapı yutarız.) Ama şunu da unutmamalıyız; bazı deyimler sözlük anlamlarıyla da uzak yakın bir ilişki taşırlar. (Etekleri zil çalmak.) Etekleri tutuşmuş birinin halini göz önünde canlandıralım. Telaş içindedir değil mi?
- Deyimler genellikle iş, oluş, hareket yani bir fiili bildirirler ve fiil gibi çekimlenebilirler. (Kalbimi kırıyorsun ama) (Çocuğun kalbini kırdık anlaşılan) (Kimsenin kalbini kırmamalısın oğul.)
Dikkat: Deyimlerle ilgili soruları çözebilmek için deyimlerin ifade ettikleri anlamları bilmemiz gerekir. Bu nedenle bazı atasözü ve deyimleri gözden geçirmek gerekir.
Herhangi bir şeyin ne olduğunu anlatan "Bu nedir?" sorusuna cevap verebilen cümlelere "tanım cümlesi" diyoruz.
"Kitap, size istediğiniz zaman ders vermeye hazır bir öğretmendir." cümlesinde "kitap nedir?" dediğimizde "İstediğiniz zaman ders vermeye hazır bir öğretmendir." cevabını alabiliriz.
Bir olay veya kişiyle ilgili değişik sebeplerden dolayı önceden edindiğimiz olumlu veya olumsuz yargılardır. Kısaca özetlersek ön yargı, sonuçla ilgili önceden karar vermektir.
- Bu takım bu sene kesin şampiyon olacak.
- Biliyorum, ödevin beğenilmeyecek.
Bir konudaki eksikliğin giderilmesi için teklif getirmeye "öneri" adı veriyoruz.
- Hikâyede olayların yeri ve zamanı iyi tahlil edilip, yazıya aktarılmalıdır.
cümlesi bir öneri cümlesidir.
Bir durumun sonucunun ne olduğunu bilmeden onu kendimize göre bir sonuca bağlamaya "varsayım" diyoruz.
- Diyelim ki bu yıl sınavı kazandın.
- Varsayalım ki aniden çıkageldi. cümleleri varsayım cümleleridir.
Aralarında anlamca ilgi (ilişki) olan iki kavramı benzerlik ya da zıtlık yönünden kıyaslamadır.
"Sütten beyaz dişleri var." cümledeki dişlerin beyazlığı, sütün beyazlığıyla karşılaştırılmıştır.
- Sinema da tiyatro gibi görsel bir sanattır.
- Doğu Anadolu'nun kışı Akdeniz Bölgesi'ne göre daha çetin geçer.
- Yahya Kemal de Necip Fazıl da şiirlerinde ölüm temasına çok yer vermiştir.
- Bu yılki ürün geçen yıla nazaran daha bereketliydi.
- Sanatçı, diğer çağdaşlarına göre daha sade bir dil kullanmıştır.
- Ressam bu yapıtında ise diğerlerine göre daha canlı renkleri kullanmıştır.
- Tatile ailemle gittik.
- Onunla iki yıldır haberleşemiyorum. (Karşılıklı yapma)
- Akşam gelin de çay içelim. (İstek)
- Elmaları kardeş payı yaptık. (Eşitlik)
- Bak şimdi resimlerin daha güzel olmuş. (Beğenme)
- Düğün yapmışsın da bana haber vermemişsin. (Sitem)
- Hava bulutlu yağmur yağabilir. (İhtimal)
- Biz öylelerini çok gördük. (Küçümseme)
- Dünyalar kadar işim var. (Abartma)
- Tam içeri girerken güleceği tuttu. (Beklenmezlik)
Özneldir. Olay veya durumu bir görüşe göre değerlendirmedir.
- "Şairin çok severek okunulan kitap türü hikayedir."
cümlesinde "bence" ifadesi vardır. Bunun için öznel bir yargı yapılmıştır. Kısaca olay veya durum kişiye göre değerlendirilmiştir.
Üslup, sanatçının dili kullanma biçimi, anlatım şeklidir. Bir sanat eserinin nasıl oluşturulduğu ile ilgili bilgi içeren yargılardır. Her sanatçının kendine göre bir üslûbu vardır.
- "Sanatçı, eserinde gerçekleri kısa, yalın cümlelerle dile getirmiştir."
cümlesinde yazarın "dili kullanma biçimine" değinilmiştir.
Ayrıca bkz.-> Üslup ve Çeşitleri
Herhangi bir durumun iyi ya da kötü yönlerini ortaya koymadır. Nesnel bir yargı söz konusudur.
- "Sanatçı, şiirlerinde yabancı sözcüklere bolca yer vermiştir."
cümlesinde nesnel bir yargı söz konusudur.
Bu konu başlığımızla ilgili olarak, bize sorulan sorularda farklı sayıdaki cümlelerin ifade ettiği, içerdiği anlamın benzeri veya hemen hemen aynısı istenir.
"Yüreğim ağzıma geldi." cümlesiyle "Çok korktum." cümlesi aynı anlama gelir.
Sevgi sadakatle taçlaşmadıkça ömrü kızgın çöllerdeki bir damla yaş kadardır.
Sadakatin olmadığı bir sevgi uzun ömürlü olamaz.Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret edemeyen insan yeni okyanuslar keşfedemez. (Andre Gide):Hayatında riskleri göze alamayan insan başarılı olamaz.Eğer bir insan hangi limana yelken açtığını bilmiyorsa, hiçbir rüzgar işine yaramaz.Belirli bir hedefi olmayan insan, hangi olanaklara sahip olursa olsun başarılı olamaz.Yaşamak, karanlık geceye rağmen, buğulanmış pencere camına güneşi çizebilmektir.(Anonim)En zor anlarda bile umudunu kaybetmeyen insan gerçekten yaşıyor demektir.Yaşam içinde siyah da bulunan bir gökkuşağıdır.Yaşam tüm güzelliklerinin yanında olumsuzlukları da barındırır.
A) Karışık Olarak Verilen Sözcüklerle Cümle Kurma
Bu tür sorularda bir cümleyi oluşturan sözcükler karışık olarak verilir. Daha sonra bu sözcüklerle anlamlı veya kurallı bir cümle oluşturulması istenir, veya sözcüğün sırası sorulur.
Dikkat: Bu tip sorularda ilk işimiz; önce yüklemi bularak cümlenin sonuna getirmek sonra da sırasıyla öznenin bulunması ve tümleçlerin önem ve görevlerine göre cümlede uygun yerlere konmasıdır.
B) Karışık Olarak Verilen Cümle Parçacıklarının Sıraya Konması
Bu tür sorularda cümleyi oluşturan tamlamalar ya da cümlecikler karışık halde verilir. Bizden istenen bu parçacıkları anlamlı ve kurallı bir cümle durumuna getirmektir. Şıklardan hareket ederek, yargı bildiren (yüklem) kelime grubunu sona yerleştirip sıralama yapabiliriz.
C) Eksik Cümlenin Tamamlanması
Bu konuyla ilgili sorularda, boş bırakılan yerlerin cümlenin anlamı ve yapısına göre uygun kelimelerle tamamlanması istenmektedir. Böyle sorularda yapacağımız ilk iş, seçeneklerdeki sözcüklerin, cümledeki boşlukları en anlamlı ve kurallı şekilde tamamlanmasına dikkat etmektir. Bunun için de cümlede boş bırakılan yerlere söz dizimi kuralına uygunluk gösteren sözcükler konulmalıdır. Kelimelerin çekim durumlarına, tamlamaları parçalamamaya, kelimenin anlam özelliğine dikkat edilmelidir ki cümle en anlamlı ve kurallı bir yapı kazansın.
SÖZCÜKTE ANLAM
Sözcükte Anlam Konu Anlatımı
Sözcük, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan dilin, anlamlı en küçük parçasıdır. Sözcükler, temelde bir varlık, kavram ya da eylemi karşılar; zamanla anlam genişlemesine uğrayarak değişik anlamlar kazanabilir.
Dünkü maçta kolu kırılan çocuk, okula gelemedi.
Ağacın kollarından biri fırtınada gövdesinden ayrıldı.
Okulda müzik koluna başkan seçildim.
Düşman dört bir koldan saldırıya geçti.
Ağacın kollarından biri fırtınada gövdesinden ayrıldı.
Okulda müzik koluna başkan seçildim.
Düşman dört bir koldan saldırıya geçti.
Yukarıdaki cümleleri incelediğimizde; “kol” sözcüğünün I.cümlede “insan vücudunda omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan bölüm”, II. cümlede “ağaçlarda gövdeden ayrılan kalın dal”, III. cümlede “iş takımı, ekip”, IV. cümlede ise “kanat, taraf” anlamlarında kullanıldığını görüyoruz.
Balkondaki saksı bahçeye düştü.
Borçlarımızı düştükten sonra bu kadar paramız kaldı.
Annemler gidince kardeşime bakmak bana düştü.
Ona, babasının mirasından küçük bir ev düşmüş.
Yukarıdaki cümleleri incelediğimizde; “düşmek” sözcüğünün I. cümlede “yerçekiminin etkisiyle yukarıdan aşağıya inmek”, II. cümlede “çıkartmak, eksiltmek”, III. cümlede “ödevi veya yetkisi içinde bulunmak”, IV. cümlede ise “bir bölüşme sonunda payına ayrılmak” anlamlarında kullanıldığını görüyoruz.
Bu örneklerde görüldüğü gibi, bir sözcük, farklı cümlelerde farklı anlamlar kazanabilir. Sözcüklerin bu farklı anlamları; gerçek, mecaz, yan, terim, somut ve soyut anlam diye adlandırılır.
GERÇEK ANLAM
Sözcüğün, söylendiğinde akla gelen ilk anlamıdır. Buna, sözcüğün temel anlamı veya sözlük anlamı denir.
Çok kitap okumaktan gözlerim kanlanmıştı.
Soğuk ve yağışlı havalar, yaşamı zorlaştırıyor.
Ekmeği dilim dilim keserek masaya koydu.
Yukarıdaki cümlelerde “göz” sözcüğü, görme organı; “soğuk” sözcüğü, ısısı düşük olan, sıcak karşıtı; “kesmek” sözcüğü, bıçak, makas gibi bir araçla bir şeyi ikiye ayırmak anlamlarında kullanılmıştır. Bu sözcükler, temel yani sözlük anlamlarıyla kullanıldığından, gerçek anlamlıdır.
MECAZ ANLAM
Sözcüğün, gerçek anlamından uzaklaşarak kazandığı yeni anlamdır.
Olaylara değişik gözlerle bakmasını bilmeliyiz.
Yeni öğrenci, nedense çok soğuk davranıyor.
Konuşmacı, gürültüden, konuşmasını yarıda kesti.
Yukarıdaki cümlelerde “göz” sözcüğü, bakış açısı; “soğuk” sözcüğü, duygudan ve sevgiden yoksun; “kesmek” sözcüğü bitirmek, sona erdirmek anlamlarında kullanılmıştır. Bu sözcükler, gerçek anlamlarından uzaklaştığı için mecaz anlam kazanmıştır.
YAN ANLAM (YAKIŞTIRMACA)
Şekil ve işlev benzerliğinden dolayı, bir sözcüğün başka bir varlığa ad olarak verilmesidir.
Aşağıdaki örneklerde koyu renkli sözcükler, yakıştırma yoluyla başka bir varlığa ad olarak yan anlam kazanmıştır.
masanın gözü
dağın eteği
geminin burnu
derenin ağzı
defterin yaprağı
uçurtmanın kuyruğu
kapının kolu
köprünün ayağı
TERİM ANLAMI
Bir bilim, sanat, meslek dalıyla veya bir konu ile ilgili özel ve belirli bir kavramı karşılayan sözcüklerdir.
Sanatçının son oyunu üç perdeden oluşuyor.
Bu cümlede “perde” sözcüğü “bir tiyatro oyununun bölümlerinden her biri” anlamına gelerek terim anlamıyla kullanılmıştır.
Aşağıda verilen koyu renkli sözcükler, karşılarındaki alanla ilgili olarak kullanıldığında terim anlamı kazanır.
meridyen, plato, atmosfer, yarımada —> coğrafya
uyak, redif, dize, ölçü, beyit, durak —> edebiyat
SOMUT ANLAM
Duyularımızdan (görme, işitme, koklama, dokunma, tatma) herhangi biriyle algılayabildiğimiz kavram ve varlıkları karşılayan sözcükler somut anlamlıdır.
çiçek, bulut, rüzgâr, gökyüzü, ışık, ses, yağmur, koku…
SOYUT ANLAM
Beş duyumuzdan herhangi biriyle algılayamadığımız; ancak var olduklarını akıl, inanç ve sezgilerimizle kabul ettiğimiz kavram ve varlıkları karşılayan sözcükler soyut anlamlıdır.
sevgi, heyecan, korku, hırs, iyilik, güzellik, akıl, aşk…
SOMUTLAŞTIRMA
Soyut anlamlı bir sözcüğün anlam genişlemesi yoluyla somut anlam kazanmasıdır.
Dedem çok iyi bir insandır.
İyilerin ömrü az olur.
Birinci cümlede “istenilen, beğenilen niteliklere sahip” anlamına gelerek soyut anlamıyla kullanılan “iyi” sözcüğü, ikinci cümlede “insan”ı karşılayarak somut anlam kazanmıştır.
SOYUTLAŞTIRMA
Somut anlamlı bir sözcüğün anlam genişlemesi yoluyla soyut anlam kazanmasıdır.
İhtiyar, otobüsten inerken kafasını kapıya çarpmış.
Bu kafayla hiçbir işte başarılı olamazsın.
Birinci cümlede “baş” anlamına gelerek somut anlamıyla kullanılan “kafa” sözcüğü, ikinci cümlede “akıl, mantık” anlamına gelerek soyut anlam kazanmıştır.
SÖZCÜK ANLAMIYLA İLGİLİ KAVRAMLAR
AD AKTARMASI (MECAZ-I MÜRSEL)
Bir sözcüğü, benzetme amacı gütmeksizin başka bir sözcüğün yerine kullanmaktır. Bu, “iç-dış, parça-bütün, sebep-sonuç, yazar-yapıt” gibi ilgilerle sağlanır.
Çok susayan çocuk şişeyi bir dikişte bitirdi.
Bu cümlede iç-dış ilgisi kurularak “şişe” sözcüğü, şişenin içindeki “içecek” yerine kullanılmıştır.
Yahya Kemal günümüzde de beğenilerek okunuyor.
Bu cümlede sanatçı-yapıt ilgisi kurularak “Yahya Kemal” sözü, sanatçının “yapıtları yerine kullanılmıştır.
Aşağıdaki cümlelerde geçen koyu renkli sözcüklerde ad aktarması vardır.
Okul yarın müzeye gidecek. (öğrenciler)
Teknemiz Ayvalık‘a birazdan yanaşacak. (Ayvalık İskelesi)
Bilgi için yan masaya başvurabilirsiniz. (görevli)
Yalova, fuara büyük ilgi gösterdi. (Yalova halkı)
Gezi için evden izin alamamış. (anne-baba)
Turnuvaya ünlü raketler katılacak. (tenisçi)
DOLAYLAMA
Anlatıma çekicilik katmak için bir sözcükle belirtilebilecek bir kavram veya varlığın birden fazla sözcükle anlatılmasıdır.
İhtiyar, hayat arkadaşını kaybedince çok üzüldü.
Bu cümlede “hayat arkadaşı” sözüyle “eş, hanım” anlatılmak istendiğinden, dolaylama yapılmıştır.
Aşağıda verilen koyu renkli sözler dolaylamaya birer örnektir.
kaleci —> file bekçisi
top —> meşin yuvarlak
Ankara —> Türkiye’nin kalbi
kömür —> kara elmas
GÜZEL ADLANDIRMA
Söylendiğinde insan zihninde olumsuz çağrışımlar uyandıran bazı durum, olay, kavram veya varlıkları güzel bir biçimde dile getirmektir. Güzel adlandırma da bir bakıma dolaylamadır. Ancak buradaki amaç, kavramın içindeki olumsuzluğu örtmeye çalışmaktır.
İşitme engelliler için haber bülteni birazdan başlayacak.
Bu cümlede “işitme engelli” sözü, olumsuz çağrışım yapan “sağır” sözcüğünün yerine kullanılmış ve güzel adlandırma yapılmıştır.
Aşağıda verilen koyu renkli sözler güzel adlandırmaya birer örnektir.
ölüm —> son yolculuk
cin —> iyi saatte olsunlar
kör —> görme engelli
verem —> ince hastalık
tabut —> tahta at
YANSIMA
Doğadaki seslerin taklit edilmesiyle oluşan sözcüklerdir.
Küçük dere şırıltılarla akıyordu.
Köfteler, ızgarada cızırdayarak pişiyordu.
Bu cümlelerde, “şırıltı” ve “cızırdamak” sözcükleri “şır” ve “cız” seslerinden türediğinden yansımadır.
Aşağıdaki cümlelerde geçen koyu renkli sözcükler birer yansımadır.
Az önce yukarıda bir gürültü oldu.
Eski döşemeler, yürüdükçe gıcırdıyordu.
Hasta, sabaha kadar horlayıp durdu.
Yavru kediler sokakta miyavlıyordu.
Çocuğun elindeki balon birden patladı.
Not: Aşağıdaki cümlelerde koyu renkli sözcükler, ses taklidi yoluyla oluşmadığından yansıma değildir.
Penceremin önünde her sabah kuşlar ötüşür.
Gölün yüzeyi bugün ışıl ışıldı.
Babası, yaramaz çocuğunu sürekli horluyordu.
DUYU AKTARIMI
Bir duyuyla algılanabilen kavram ya da varlığın başka bir duyuyla algılanabilecek biçimde kullanılmasıdır.
Dışarıdan keskin bir koku geliyordu.
Bu cümlede dokunma duyusu ile algılanabilen “keskinlik” kavramı, kokunun çok ağır ve yoğun olduğunu anlatabilmek için koklama duyusuna aktarılmıştır.
Sanatçı, sıcak tavırlarıyla hepimizi etkilemişti,
(dokunma —> görme)
Eski arkadaşlarla tatlı tatlı konuştuk,
(tatma —> işitme)
SÖZCÜKLERDE ANLAM İLİŞKİLERİ
EŞANLAMLI (ANLAMDAŞ) SÖZCÜKLER
Yazılışları farklı, anlamları aynı olan sözcüklerdir.
beyaz- ak, kafiye – uyak, edebiyat – yazın, mana – anlam, eser – yapıt, hatırlamak – anımsamak…
KARŞIT (ZIT) ANLAMLI SÖZCÜKLER
Anlamca birbirlerine karşıt olan sözcüklerdir.
büyük – küçük, iç – dış, dolu – boş, açık – kapalı, var – yok, az – çok, alçalmak – yükselmek…
Bazı sözcüklerin karşıtı yoktur: orman, çiçek, yağmur, kar…
Bir sözcüğün olumsuzu, o sözcüğün karşıtı değildir.
Sözcük karşıtı olumsuzu
girmek çıkmak girmemek
tatlı acı tatsız
EŞSESLİ (SESTEŞ) SÖZCÜKLER
Yazılışları ve okunuşları aynı, anlamları farklı olan sözcüklerdir.
Onun en sevdiği çiçek güldü. (bir çiçek adı)
Küçük çocuk uzun süre güldü. (gülmek eylemi)
Bahçedeki otları yoldu. (yolmak eylemi)
Oldukça çamurlu bir yoldu. (ulaşımda kullanılan zemin)
Eve akşamüzeri vardı. (varmak eylemi)
Elinde çiçekler vardı. (yok karşıtı)
Not: Yazılış ve okunuşlarında küçük de olsa farklılıklar bulunan sözcükler sesteş değildir.
adet (tane)
âdet (gelenek, görenek)
kar (yağış şekli)
kâr (kazanç)
hala (babanın kız kardeşi)
hâlâ (henüz)
İKİLEMELER
Anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek, çeşitli anlam ilgileri kurmak için oluşturulmuş söz gruplarıdır.
İkilemeler aşağıdaki yöntemlerle oluşturulur:
Aynı sözcüğün tekrarı ile (yineleme):
yavaş yavaş, güle güle, yeşil yeşil, bütün bütün…
Anlamdaş (eşanlamlı) sözcüklerle:
kılık kıyafet, şan şöhret, sorgu sual, sağlık sıhhat…
Yakın anlamlı sözcüklerle:
doğru dürüst, delik deşik, çalı çırpı, yalan yanlış…
Karşıt anlamlı sözcüklerle:
gece gündüz, büyük küçük, az çok, iyi kötü…
Biri anlamlı, biri anlamsız sözcüklerle:
eski püskü, yırtık pırtık, eğri büğrü, bölük pörçük…
Anlamsız sözcüklerle:
ıvır zıvır, eciş bücüş, abur cubur, abuk sabuk…
Yansıma sözcüklerle:
şırıl şırıl, cızır cızır, gacır gucur, küt küt, tık tık…
Durum eki almış sözcüklerle:
el ele, elde avuçta, günden güne, şehirden şehire…
SÖZ YORUMU
Bu sorularda amaç, bir cümlede ya da parçada geçen söz öbeğinin anlamını buldurmaktır. Son yıllarda, sözcük anlamıyla ilgili sorular, daha çok, söz öbeklerinin yorumu şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Sanatta kalıcılığı yakalamanın yolu, sanat mozaiğine yeni renkler katmaktan geçer. (Özgün sanat yapıtları ortaya koymak)
Ünlü yazarın yapıtlarını okuduğumuzda onun, anılarında hapsolduğunu görüyoruz.(Yapıtlarını geçmiş yaşamıyla sınırlandırmak)
Bu şairimizin şiirleri, kalbinden ve beyninden beslendiği için, geniş kitlelerce okunmuştur.(Şiirlerini duygu ve düşünceleriyle oluşturmak)
Sanatçı, yapıtının tozlu raflarda yerini almasını istemiyorsa hem çağına hem de geleceğe seslenebilmelidir. (Yapıtın kalıcılığı yakalayamaması)
DEYİM
En az iki sözcükten oluşan, genellikle mecaz anlam taşıyan, kalıplaşmış, özlü sözlerdir.
Genellikle mecaz anlamlıdır.
adı gibi bilmek – çok iyi bilmek
ağırlığını koymak – etkin olan gücünü kullanmak
bire bin katmak – abartarak anlatmak
boğazına düşkün – yeme içmeyi çok seven
çenesi düşük – geveze
dert yanmak – sızlanarak derdini anlatmak
ekmek kapısı – geçim sağlanan yer, iş
göz kırpmamak – hiç uyumamak
kulak asmamak – önem vermemek, dinlememek
ipe un sermek – bahaneler ileri sürmek
Bazı deyimler gerçek anlamlıdır.
ismi var cismi yok, yükte hafif pahada ağır, iyi gün dostu, çoğu gitti azı kaldı, hem suçlu hem güçlü…
Bazı deyimler, aynı veya yakın anlamı karşılar.
adam yerine koymak = adamdan saymak
ağzından laf almak = ağzını aramak
baltayı taşa vurmak = çam devirmek = pot kırmak
dünya başına yıkılmak = dünya gözüne zindan olmak
evlerden ırak = evlere şenlik
ince eleyip sık dokumak = kılı kırk yarmak
kendinden geçmek = kendini kaybetmek
oyuna gelmek = tuzağa düşmek
yüksekten atmak = mangalda kül bırakmamak
Az da olsa yargı halinde bulunan deyimler vardır.
Armut piş, ağzıma düş.
Atı alan Üsküdar’ı geçti.
Ele verir talkını, kendi yutar salkımı.
Sözünü balla kestim.
Doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı.
Ne kızı veriyor, ne dünürü küstürüyor.
Bu kadar kusur kadı kızında da bulunur.
ATASÖZÜ
Uzun deneyim ve gözlemlere dayanılarak söylenmiş, genellikle mecaz anlamlı, kalıplaşmış, yargı bildiren özlü sözlerdir.
Genellikle gerçek anlamının dışında kullanılır.
Ağaç yaş iken eğilir.
Kanatsız kuş uçmaz.
Gül dikensiz olmaz.
Bu atasözlerinin birincisinde ağacın yaşken eğildiği değil; insanın küçük yaşlarda daha kolay eğitildiği; ikincisinde, yapacağı işle ilgili gereken koşullarla donanıp güçlenmeyen kişinin amacına varamayacağı; üçüncüsünde, her güzel şeyin hoşa gitmeyen bir yönünün de bulunduğu anlatılmak istenmiştir.
Aşağıdaki atasözleri de mecaz anlamlıdır.
Yerin kulağı vardır.
Damlaya damlaya göl olur.
Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez.
Ateş düştüğü yeri yakar.
Borç yiğidin kamçısıdır.
Görünen köy kılavuz istemez.
Öfkeyle kalkan zararla oturur.
Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.
Yuvarlanan taş yosun tutmaz.
İşleyen demir pas tutmaz.
Bazı atasözleri gerçek anlamlıdır.
Dost ile ye, iç; alışveriş etme.
Bugünün işini yarına bırakma.
Son pişmanlık fayda vermez.
Geç olsun da güç olmasın.
Akıllı düşman akılsız dosttan hayırlıdır.
Cahile laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur.
Bazı atasözleri aynı veya yakın anlamı karşılar.
Hazıra dağlar dayanmaz. = Sıcağa kar mı dayanır?
SES BİLGİSİ
Ses Bilgisi Konu Anlatımı
Ciğerlerden gelen havanın ses yolunda titreşiminin kulağın duyabildiği derecesine ses denir. Ses, dilin en küçük birimidir. Konuşmamıza yarayan sesler, birer şekille gösterilir. Bu şekillere harf denir.
Türkçede sesler, ses yolundaki biçimlenişlerine göre ikiye ayrılır:
1. Ünlüler (Sesliler)
2. Ünsüzler (Sessizler)
Ünlülerin Özellikleri ve Ünlülerde Uyum
Ünlüler, ses yolunda bir engele uğramadan çıkan seslerdir. Bunlar tek başına okunur ve heceleri oluşturur. Türkçede 8 tane ünlü harf vardır: a, e, ı, i, o, ö, u, ü
Ünlüler, söyleniş özelliğine, dilin ve ses yolunun aldığı biçimlere göre değişik özellikler gösterir. Şimdi bu özellikleri aşağıdaki tabloda inceleyelim.
Ünlü Uyumları
Türkçede 2 çeşit ünlü uyumu vardır:
1. Büyük Ünlü Uyumu
Türkçe bir sözcükte ilk hecenin ünlüsü kalınsa (a, ı, o, u), sonraki hecelerin ünlüsü de kalın (a, ı, o, u); ilk hecedeki ünlü inceyse (e, i, ö, ü), sonraki ünlüler de ince (e, i, ö, ü) olur. Bu özelliğe “Büyük Ünlü Uyumu” denir.
yaş – lı – lar (kalın-kalın-kalın)
yaz – dır – mak (kalın-kalın-kalın)
baş – lan – gıç (kalın-kalın-kalın)
gü – neş – li (ince-ince-ince)
ses – siz – lik (ince-ince-ince)
bi – lim – sel (ince-ince-ince)
Not: Türkçe bir sözcük büyük ünlü uyumuna uymak zorundadır. Bir sözcük büyük ünlü uyumuna uymuyorsa büyük olasılıkla Türkçe değildir.
ma-ka-le, mo-bil-ya, mek-tup, te-le-viz-yon
Türkçe olduğu halde, sonradan değişime uğrayarak büyük ünlü uyumuna uymayan sözcükler de vardır.
elma (alma), helva (halva), anne (ana), kardeş (kardaş, karındaş)
Not: Ekler büyük ünlü uyumuna göre ses değişikliğine uğrar. Ancak bazı ekler büyük ünlü uyumuna göre ses değişikliğine uğramaz. Bu ekler şunlardır:
-yor biliyor
-ki yoldaki
-ken oynarken
-leyin akşamleyin
-daş meslektaş
-(ı)mtırak yeşilimtırak
-gil dayımgil
2. Küçük Ünlü Uyumu
Ünlülerin düzlük – yuvarlaklık, darlık – genişlik bakımından uygunluğudur. Bu kurala göre;
- Türkçede düz ünlülerden (a, e, ı, i) sonra düz ünlüler (a, e, ı, i) gelir.
- Yuvarlak ünlülerden (o, ö, u, ü) sonra ya düz-geniş ünlüler (a, e) ya da dar-yuvarlak ünlüler (u, ü) gelir.
Küçük ünlü uyumu aranırken heceler bir önceki heceye göre değerlendirilir.
do – ğal – lık
“doğallık” sözcüğünde, “yuvarlak”tan sonra “düz-geniş”, “düz-geniş”ten sonra “düz-dar” ünlü gelmiştir ve bu sözcük küçük ünlü uyumuna uyar.
ba – rış (düz, düz)
ke – sin – lik (düz, düz, düz)
ku – lak (yuvarlak, düz-geniş)
göz – lem (yuvarlak, düz-geniş)
zor – luk (yuvarlak, dar-yuvarlak)
Not: Küçük ünlü uyumuna uymayan sözcükler, genellikle Türkçe değildir.
teknoloji, şoför, salon, horoz, patron
Türkçe olduğu halde küçük ünlü uyumuna uy-mayan sözcükler de vardır.
tavuk, çamur, armut, avuç, yağmur
Ünsüzlerin Özellikleri
Ünsüzler, ses yolunda boğumlanarak çıkan seslerdir. Bunlar ünlülerle birleşmedikçe okunamaz. Türkçede 21 tane ünsüz harf vardır: b, c, ç, d, f, g, ğ, h, j, k, I, m, n, p, r, s, ş, t, v, y, z
Şimdi ünsüzlerin özelliklerini aşağıdaki tabloda inceleyelim.
SÜREKSİZ
|
SÜREKLİ
| |
SERT
|
p, ç, t, k
|
f, h, s, ş
|
YUMUŞAK
|
b, c, d, g
|
ğ, j, I, m, n, r, v, y, z
|
Not: Türkçe bir sözcük “b, c, d, g” ünsüzleriyle bitmez. Yabancı dilden alınan sözcükler bu kurala uydurularak dilimizdeki yerini almıştır.
Yabancı dildeki durumu Türkçedeki kullanımı
serab serap
muhtaç muhtaç
derd dert
aheng ahenk
Not: Türkçe sözcüklerin “b, c, d, g” ünsüzleriyle bitmemesi kuralı, karışıklığa yol açmaması için bazı sözcüklerde uygulanmamıştır.
saç (baş derisini kaplayan kıllar)
sac (yassı demir çelik ürünü)
haç (Hıristiyanlığın sembolü)
hac (İslam’ın şartlarından biri)
Ses Olayları
Ünsüz Benzeşmesi (Sertleşmesi, Uyumu)
Sert ünsüzlerden biriyle (f, s, t, k, ç, ş, h, p) biten bir sözcükten sonra yumuşak ünsüzle “c, d, g” başlayan bir ek gelirse ekin başındaki yumuşak ünsüzler “ç, t, k” şeklinde değişerek sertleşir.
Aşağıda, birinci bölümde verilen sözcüklerin “ünsüz benzeşmesinden sonraki yazımları karşılarında verilmiştir.
balık-cı balıkçı
kitap-cı kitapçı
sert-ce sertçe
sınıf-da sınıfta
uçak-dan uçaktan
yürümüş-dü yürümüştü
beklet-di bekletti
1975’de 1975’te
seç-gin seçkin
konuş-gan konuşkan
Ünsüz Yumuşaması (Değişimi)
Süreksiz sert ünsüzlerden biriyle (p, ç, t, k) biten bir sözcükten sonra ünlüyle başlayan bir ek gelirse süreksiz sert ünsüzler yumuşayarak “b, c, d, g, ğ”ye dönüşür.
Aşağıda, birinci bölümde verilen sözcüklerin “ünsüz yumuşaması”ndan sonraki yazımları karşılarında verilmiştir.
hesap – ı hesabı
uçak – a uçağa
amaç – ım amacım
dert-i derdi
kalp – i kalbi
ahenk – i ahengi
ayak -ı ayağı
Not: Tek heceli sözcüklerin bazılarında yumuşama olmaz.
suç – u, et -i, tek -i, top – u, at-ı
Özel adlarda yazarken yumuşama olmaz, konuşurken olur.
Sinop’a, Çınarcık’ın, Susurluk’a, Burak’ın
Bazı yabancı sözcüklerde yumuşama olmaz.
hukuk – u, hürriyet – i, edebiyat -ı, dikkat – i, paket – i, evrak -ı, davet – i, merak – ım, sıhhat – i, semt – i
Bazı türemiş sözcüklerde yumuşama olmaz.
yazıt -ı, karşıt -ı, yanıt -ı, özet – i, anıt -ı
Ses Düşmesi (Hece Düşmesi)
a. Ünlü Düşmesi
İkinci hecesinde dar ünlü bulunan bazı sözcükler, ünlüyle başlayan bir ek aldığında ikinci hecesindeki dar ünlüsünü düşürür.
Aşağıda, birinci bölümde verilen sözcüklerin “ünlü düşmesinden sonraki yazımları karşılarında verilmiştir.
kar(ı)n – ı karnı
boy(u)n – um boynum
keş(i)f – i keşfi
bur(u)n – u burnu
şeh(i)r – e şehre
as(ı)l -ı aslı
buy(u)r – un buyrun
zih(i)n – im zihnim
gön(ü)l – üm gönlüm
Not:İkilemelerde ses düşmesi olayı olmaz.
burun buruna, omuz omuza, göğüs göğüse şehirden şehire, gönülden gönüle
İkinci hecesinde dar ünlü bulunan her sözcükte ve özel adlarda düşme olmaz.
seçim – e, yapıt – ın, biçim -i, durum – a
Emir’in arkadaşları ziyarete gelmiş.
Kitabını Ufuk’a verdim.
Bazı sözcükler türerken ünlü kaybına uğrar.
ay(ı)r -ı ayrı
sıy(ı)r – ıl – mak sıyrılmak
çev(i)r – il – mek çevrilmek
kav(u)r – ul – mak kavrulmak
iler(i) – le – mek ilerlemek
kok(u) – la – mak koklamak
oy(u)n – a – mak oynamak
uy(u) – ku uyku
İkinci hecesinde dar ünlü bulunan bazı sözcüklerle “olmak” ve “etmek” yardımcı eylemiyle bileşik eylem oluşturulurken dar ünlü düşer.
sab(ı)r + etmek sabretmek
kay(ı)t + olmak kaydolmak
keş(i)f + etmek keşfetmek
Bazı sözcüklerin birleşmesi sırasında ünlülerin düştüğü görülür.
kay(ı)n + ana kaynana
cuma + (e)rtesi cumartesi
kahv(e) + altı kahvaltı
n(e) + için niçin
sütl(ü) + aş sütlaç
b. Ünsüz Düşmesi
Genellikle “k” ünsüzüyle biten bazı sözcükler “cık, -cik, -cuk, -cük, cek, -cak, -l” eki aldığında “k” ünsüzü düşer.
Aşağıda, birinci bölümde verilen sözcüklerin “ünsüz düşmesinden sonraki yazımları karşılarında verilmiştir.
küçü(k) – cük küçücük
küçü(k) -l küçül-
büyü(k) – cek büyücek
mini(k) – cik minicik
alça(k) – çık alçacık
alça(k) -l alçal-
yükse(k) -l yüksel-
seyre(k) -l seyrel-
ufa(k) – l ufal-
Ses Türemesi
a. Ünlü Türemesi:
“-cık, -cik” eki alan bazı sözcüklerde ek ile sözcüğün arasında “a, e, ı, i” ünlülerinin türediği görülür.
az – cık az(ı)cık
bir – cik bir(i)cik
genç – cik genc(e)cik
dar – cık dar(a)cık
Aşağıda, birinci bölümde verilen sözcüklerin “ünlü türemesi”nden sonraki yazımları karşılarında verilmiştir.
b. Ünsüz Türemesi
Bazı sözcüklerde, “olmak” veya “etmek” yardımcı eylemiyle bileşik eylem oluşturulduğunda ya da bu sözcüklere ünlü bir ek getirildiğinde ünsüz türemesi görülür.
Aşağıda, birinci bölümde verilen sözcüklerin “ünsüz türemesi”nden sonraki yazımları karşılarında verilmiştir.
af + etmek af(f)etmek
his + etmek his(s)etmek
zan + etmek zan(n)etmek
ret + etmek red(d)etmek
hal + olmak hal(l)olmak
his – im his(s)im
zan – nımca zan(n)ımca
hat – iniz hat(t)ınız
hak – ım hak(k)ım
sır – ını sır(r)ını
Not: İki sessizin yan yana geldiği her sözcükte ünsüz türemesi olmayabilir.
süssüz, sessiz, hissiz…
hisse, madde, elli, belli…
yollar, ziller, sollamak, telli…
Ünlü Daralması
Türkçede geniş ünlüyle (a,e) biten bir sözcük “-yor” eki aldığında o sözcüğün geniş ünlüsünü “ı, i, u, ü” ye çevirerek daraltır.
Aşağıda, birinci bölümde verilen sözcüklerin “ünlü daralma-sından sonraki yazımları karşılarında verilmiştir.
bilm(e) – yor bilm(i)yor
ist(e) – yor ist(i)yor
izl(e) – yor izl(i)yor
sızl(a) – yor sızl(ı)yor
suçl(a) – yor suçl(u)yor
gözl(e) – yor gözl(ü)yor
durm(a) – yor durm(u)yor
verm(e) – yor verm(i)yor
Not: Bazı kullanımlardaki iki ünsüz arasına giren yardımcı sesler ünlü daralmasını andırır. Bu kullanımlar ünlü daralması değildir.
biliyor, duruyor, geçiyor, bakıyor, atıyor, yanıyor, seziyor, vuruyor, üzüyor, yüzüyor
Not: Türkçede “ye-, de-, ne” sözcüklerinin bazı kullanımlarında y kaynaştırma ünsüzünden önceki geniş ünlüde daralma olur. Bunların dışındaki sözcüklerde “y” kaynaştırma ünsüzünden önceki geniş ünlüde daralma olmaz.
ye – y – ecek yiyecek
ye – y – in yiyin
de – y – ecek diyecek
ne – y – e niye
DOĞRU YANLIŞ
ağlayacak ağlıyacak
görmeyecek görmiyecek
hatırlayacaksın hatırlıyacaksın
inanmayacağım inanmıyacağım
yakalayamadık yakalıyamadık
anmayacağım anmıyacağım
Ulama
Sözcüklerin sonundaki ünsüzlerin bir sonraki sözcüğün başındaki ünlülere ulanarak (bağlanarak) okunmasıdır.
Aşağıdaki dizelerde, altı çizili bölümlerde ulama vardır.
Hep bülbül_öterdi bağımızda, bahçemizde
Ilık bir sonbahar_akşamında yüreğim_aşkınla dolu
Bir hayal_için sürdüm_atımı ufuklara
Yok_artık yaralı kalbimde sevgiden_eser
Kapından_ağır_ağır geçtim_ey güzel
Not: Arasında noktalama işareti bulunan sözcüklerde ulama yoktur.
Polis, arabaları durdurdu.
Gençlik, insana her şeyi güzel gösterir.
Leyla’yı rüyamda gördüm, ağlıyordu.
Dudak Ünsüzlerinin Benzeşmesi
Dudak ünsüzlerinden “b”, kendinden önceki “n”yi “m”ye dönüştürür.
Aşağıda, birinci bölümde verilen sözcüklerin “dudak ünsüzlerinin benzeşmesinden sonraki yazımları karşılarında verilmiştir.
sakla(n)baç sakla(m)baç
dola(n)baç dola(m)baç
te(n)bel te(m)bel
pe(n)be pe(m)be
a(n)bar a(m)bar
ka(n)bur ka(m)bur
ca(n)baz ca(m)baz
ta(n)bur ta(m)bur
Not: Özel adlarda ve bileşik sözcüklerde dudak ünsüzleri benzeşmesi kuralı uygulanmaz.
İstanbul, Safranbolu… onbaşı, binbaşı, sonbahar, külhanbeyi, günbatımı…
Kaynaştırma Ünsüzleri (Koruyucu Ünsüzler)
Türkçe sözcüklerde iki ünlü yan yana bulunmadığından, ünlüyle biten bir sözcüğe ünlüyle başlayan bir ek getirildiğinde sözcükle ek arasına “y, ş, s, n” kaynaştırma ünsüzlerinden biri girer.
Aşağıda, birinci bölümde verilen sözcüklerin kaynaştırma ünsüzü eklendikten sonraki yazımları karşılarında verilmiştir.
mağaza – a mağaza – y – a (durum ekinden önce)
anne – i anne – s – i (iyelik ekinden önce)
kedi – in kedi – n – in (tamlayan ekinden önce)
çanta – ı çanta – y – ı (durum ekinden önce)
yedi – er yedi – ş – er (üleştirme sıfatı ekinden önce)
kapının kolu – a kapının kolu – n – a (iyelik ekinden sonra gelen durum ekinden önce)
Not: Aşağıdaki sözcüklerde kaynaştırma ünsüzü yoktur.
beş – er
altmış – ar
yetmiş – er
senin kolun – a
Ünlüyle biten bir sözcüğe “idi, imiş, ise” ekeylemleri, “ile” sözcüğü ve “iken” bağ-fiil eki birleşik yazıldığı zaman araya “y” koruyucu ünsüzü girer ve bunların başındaki “i” sesleri düşer.
araba – y – (i) – di arabaydı
yaya -y – (i) – mlş yayaymış
burda – y – (i) – se burdaysa
maşa -y – (i) – le maşayla
işte – y – (i) – ken işteyken
tatilde -y-(i)- di tatildeydi




Yorumlar
Yorum Gönder